

Hüseyin Çolak Söyleşisi
Ayşegül Kösa Sert
Hüseyin Çolak
Ayşegül Kösa Sert
Hüseyin Çolak
Ayşegül Kösa Sert

Hüseyin Çolak
Ayşegül Kösa Sert
Hüseyin Çolak
Hüseyin Çolak
Türkiye’de şiir kitaplarının neden satmadığı sorulunca Attilâ İlhan’a, o da; “Şair yok ki satsın” diye cevap vermişti. Ve buna ilaveten; “Ezberlenemeyen şiir okunmaz” demişti. Şimdi ben bunun neresindeyim diye kendi kendime sormuyor değilim. Elbette şiir okuyucusunun nitelikli bir okuyucu olduğunun farkındayım. Bu nitelik kavramının niceliğe ne denli etki ettiğinin de tartışmasını yapacak, istatistiği hakkında ahkâm kesecek değilim.
Yazdıklarım benim iç sesimi taşıyor aslında. Sözcüklerden bir ev yapıyorum kendime. Bazen yağmur alıyor evim, rüzgâra maruz kalıyor ama ‘başımı sokacak bir evim var’ deyip teselli buluyorum.
Ben içime baktıkça, kalbimin sesini duydukça yazabiliyorum. Bunun için de o ellerimle yaptığım evin içine sığınıyorum; kapıları, pencereleri sıkıca kapamak yetmiyor belki ama kalbimin sesini dinlemek iyi geliyor bana. O ‘iyi’ anlarda da dizeler birikiyor, söz oluyor, şiir oluyor, dökülüyor yollara. Şiirimin mekânları el yapımı yani biraz da ev yapımı. Kuşları, çiçekleri çok seviyorum mesela. En çok da yaralı kuşları seviyorum, yarası en çok olan kuşlar göçmen kuşlardır gibi geliyor bana. Çünkü yarası olan göç eder, bulunduğu yerden uzaklara gitmek ister. Hicret kutsal bir eylem, belki de bir ibadet. O yaralı kuşları seviyorum, galiba onlar da beni seviyor ki gelip omuzlarıma konuyorlar teklifsiz, habersiz. Her iyileşen uçup gidiyor ama ben onlara kırgın değilim, gidenleri de seviyorum çünkü. Giderken benden bir şeyler götürüyorlar ama benden götürdükleri ile beni hatırlatıyorlar görenlere diye de avunuyorum bununla.
Şiir yolculuğumda bana refakat eden yol arkadaşım belki de o iç sesim olmuştur. Tarik ve refik denkleminde yolu güzelleştiren de yol arkadaşınız değil midir? Yol boyu soluklanmanıza fırsat sunan da yol boyunca durakları fırsata çeviren de yol arkadaşınızdır yani refakatçinizdir.
Veysel Çolak şairi tanımlarken; ‘etkilenen’, ‘esinlenen’ ve ‘yoğunlaşan’ sıfatlarını tercih eder. Bunlar birer kazanımdır şair için. Bu kazanımları, sancılarıyla harmanlayan şair hakiki farkındalık oluşturur kanımca. Bu itibarla etkilenmeyen esinlenemez ve esinlenemeyen de yoğunlaşamaz kanaatindeyim.
Bazı şiirleri şairine ait define haritası olmadan okuyamazsınız, okumamalısınız. Defin işleminin e halinden ibaret değildir define kelimesi. Kime ait bilmiyorum ama ‘bir şiirin, öykünün imgelerini toplayabileceğiniz arka bahçeleri vardır ve buraya da uğramanız gerekir’ uyarısını dikkate almak zorundasınız.
Bir şairin, yaşadıklarından ve tanık olduklarından daha verimli bir ilham kaynağı olamaz. Bu da sizin algı düzeyinizin yüksek ve hassas olmasına ön ayak oluyor. Zihninizi allak bullak etmeyen, sizi şaşırtmayan, sarsmayan, dengenizi altüst etmeyen hiçbir şey size bir şiiri yazdıramaz. Önce abandone olmanız gerekiyor yani şiir yazabilmek için. Bu durumda; zaman, mekân, saha ve zemin koşullarının oluşmasını bekleyemezsiniz. Şiir kapınızı çalar hatta zorlar daha da ileri giderek kapınızı zorla açıp, içeri girer. Bundan sonra geriye kalan; bu davetsiz konuğunuzu nasıl ağırladığınız, oturması için başköşeyi gösterip göstermediğiniz, hizmette kusur edip etmediğiniz meselesidir.
“Cennet neden açlıktan ölen bir çocuğun düşlerinde/çiçek açıyor” diye soruyor bir şair. Cinnet, cennet ve cenin sözcükleri üzerinden mi bakmalıyız bu soruya? Şaire bunu yazdıran ya da sorduran nedir? İşte şiir tam da orada yatağını bulmuş, otağını kurmuştur. Düşünce konforuna bayrak açan, zihinsel rehavetin rahatını kaçıran manzaralar, şairin kadrajına girdiği zaman o deklanşöre parmağının gitmemesi mümkün değildir. İstemsiz bir eylemdir bu yani.
Şiir biraz da yola koyulmaktır, yola çıkmaktır. Kendinizle uzlaşmak için bazen insanlardan uzaklaşmak gerekir. Uzlaşmakla uzaklaşmanın yol ayırımında bir yerlerde buluyorum kendimi. Bir şiirimde ‘Kendime bir durak ötedeyim/Kalbime körebe’ diyorum. Elbette bu mutlak bir uzlaşma değil ama ilanihaye uzaklaşma da denemez buna.
Uzaklaşmanın uzlet, yalnızlaşmanın içsel bir uzlaşı olduğunu vehmetmek yanılgısına düşmemeli insan. İçsel uzlaşı ifadesini bilinçli ve kasıtlı kullanıyorum. Bu kast-ı mahsus, bizi şiire ve şiir gibi yaşamaya çıkarır umudunu zerk ediyor hücrelerime.
Şiir, şairin gözyaşıdır diyorum ben. Hani diyor ya “Gözyaşı düşmeli insanın yoksa insan düşer”. İşte şiir düşmezse şairden, şair düşer. Bunu hem hakiki anlamı ile hem de manevi ve mecazî anlamı ile de anlamak mümkündür. Şairin gözyaşı düşmeli ki şiir gölü kurumasın.
Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim.
Bana bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim.
Hüseyin Çolak Söyleşisi-AYŞEGÜL KÖSA SERT
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu verabetgiris.co
"Sitedeki 'Yazarlar' bölümüne ruhunuza dokunacak yeni bir yolculuk eklendi. Göz atmayı unutmayın." -------- "GriKalemler Dergisinin 2. Sayısı Yayımda" ------- " Dergimize Yazılarınızı Üye Olarak Yukardaki Gönder Menusundan Yada editor@grikalemler.com.tr mail adresinden gönderebilirsiniz." ---------- " GriKalemler Edebiyat Dergisine Hoşgeldiniz " ------"Yazışma adresi: Hürriyet Mahallesi Eski Edirne Asfaltı Caddesi No:196 Gaziosmanpaşa /İSTANBUL Tel: +905061252905" "Sosyal Medya Yönetimi Ayşegül Kösa Sert Can Gadirli medya@grikalemler.com.tr"-----"Grafik Tasarım: Oğuzhan Öcal oguzhanocal.com.tr webmaster@oguzhanocal.com.tr"----"Editör: Hakan Seyrekbasan Rojda Gülseven editor@grikalemler.com.tr" --------"İmtiyaz Sahibi grikalemler.com.tr Adına Süreyya Geçici iletisim@grikalemler.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Gülal iletisim@grikalemler.com.tr Yazı İşleri ve İçerik Sorumlusu: Hakan Yakıcı editor@grikalemler.com.tr"
Yorum Yaz