
“Bazen olmuyor; kaçamıyorsun, yaşanması gerekiyor.”
“Cinayetten tutuklu sevgililer birbirini suçladı.” Gazetenin üçüncü sayfasındaki haberin başlığı buydu. Sevilay ve Mustafa’nın hikâyesiydi bu.
Mustafa, Sevilay ve ben aynı iş yerinde çalışıyorduk. Sevilay otuzlu yaşlarının başında, eşinden yeni boşanmış, yalnız yaşayan bir kadındı. Çocuğu yoktu. Mustafa ise dört çocuklu, geçim derdinde bir aile babasıydı. Ben ise emekliliği yaklaşmış bir ablaydım. Aralarındaki o tatlı meltemi hissettiğimde çoktan geç kalmıştım. Erken fark etsem engel olabilir miydim? Sanmıyorum.
Mustafa’nın eşi çocuklarıyla memlekete gittiğinde, onun Sevilay’a olan ilgisi iş yerinde duyuldu. Herkes bu ilişkiye “yasak” diyordu. Yalancı baharda çiçeklenen dallar hızla yapraklarını dökmüş, yazın tüm cümbüşüyle yaşandığı günlerde onların ağacı parkın ortasında çırılçıplak kalmıştı. Gölgesinde kimsenin serinlemediği, kuşların konmadığı, su bile verilmeyen, kuruyacak denilen bir ağaç…
İlişkileri duyulunca Mustafa, dedikodulardan rahatsız olup Sevilay’dan uzaklaştı. Dostluğumuz felakete sürükleniyordu. Mustafa da Sevilay da sık sık ama ayrı ayrı yanıma uğruyor, birbirlerinden bahsediyordu. Tatlı duygular yerini ıstıraba bırakmıştı. Artık birbirlerine teselli olan iki dost değil, birbirlerinin derdi olmuşlardı.
Mustafa, Sevilay’la birlikte olacakları günlerin hayaliyle eşini kötüleyip Sevilay’a muhtaçlığını dile getirirken, eşi gidince rahatlamış ama kısa süre sonra Sevilay’dan da uzaklaşmıştı. Ona göre hayatının zorluklarının sebebi artık Sevilay’dı. Düzeni bozulmuş, insanlar arkasından konuşmaya başlamıştı. Saygınlığını yitirmişti. Sevilay ise evlenmeleri gerektiğini söylüyor, Mustafa’yı bunaltıyordu. Oysa Mustafa evlenmek istemiyordu. Tek istediği Sevilay’ın dırdırından kurtulmaktı.
Sevilay, Mustafa’nın halini çocuklarından ayrı oluşuna yoruyor, kendisiyle ilgili olabileceğini düşünmüyordu. Bu dönemde içkiye ve sigaraya başladı. İyi olabilecek bir ilişkinin bitişini kabullenemiyor, hâlâ umut taşıyordu. Bu demlenmeler, kendine itiraf edemediği bir bitişin yasını tutmaktı. Mustafa’yı geri kazanmak istiyordu. Kıskandırmak ona göre iyi bir fikirdi. Mustafa, Sevilay’ın ona bağlı olduğunu biliyor ama kıskançlığıyla onu kontrol etmeye çalışıyordu. Telefonunu kurcalar, kimlerle görüştüğünü bilmek isterdi. İlgisizliği bencilliğindendi. Nasılsa Sevilay onsuz yaşayamazdı.
Sevilay, Mustafa’nın uzaklaşmasına anlam veremiyor, “Neden aramıyor, ben ona ne yaptım?” diye soruyordu. Oysa peşinden koşan Mustafa’ydı, gelecek vaat eden de… “Ne değişti de Mustafa uzaklaştı?” diyordu. Sevilay, seven değil, sevildiğine ikna edilen bir mağdurdu artık. Mustafa’dan hakkını istiyordu.
Olayın olduğu sabah işe gitmeden önce Sevilay’a uğradım. Kahve içip birlikte çıkarız diye düşünmüştüm. Sevilay sabahtan içmeye başlamıştı. Kendini iyi hissetmediğini, işe gitmeyeceğini söyledi. Çok fazla devamsızlık yaptığını hatırlattım. Ortak arkadaşımız Güray’ı aradım, rapor konusunda yardımcı olabilirdi. “Gelin,” dedi ama Sevilay gidecek durumda değildi. Ben işe geç kalıyordum. Güray, “Tamam, ben gerekeni yaparım,” dediğinde rahatladım. Benden yarım saat sonra Güray ile iş yerine gelip kart basıp çıkmışlar.
O gün Mustafa da yanıma uğradı. Yerinde duramıyordu. Neyin var diye kaş göz işareti yaptığımda öfkesini zapt etmeye çalışan, titreyen, kıpkırmızı suratlı bir adam vardı karşımda. Koşarak geldi, kulağıma fısıldadı:
— Görmedin mi abla, Güray’la gelmiş. Beni sinir etmek için yapıyor.
— Bu kadınla görüşmek istemeyen sen değil misin?
— O iş öyle değil. Benimle olup o adamla görüşemez.
— Bırak kadını, onun da bir hayatı olmalı. Görmüyor musun? Nasıl bocalıyor. Şu ayyaş hallerinin sebebi de sensin. Sorumluluk alamayacaktın, neden peşinden koştun?
— Bırak allesen. Ver gülüm al gülümdü bizimki. Ne zaman söz vermişim ki ona?
— E o zaman neden bu celallenmen? Bırak gitsin işte.
Mustafa sinirle masaya vurdu. “Seni de kandırmış,” dedi ve hışımla arkasını döndü. Arkasından yetişmeye çalıştım. “Düşündüğün gibi bir şey yok aralarında,” dedim ama duymadı.
Gece yarısı lojmanda kopan gürültüye kayıtsız kalamadım. Balkondan baktığımda Mustafa yerde yatıyordu. Güray ve Sevilay’a polis kelepçe takmıştı. Sevilay ağlıyordu. Güray ise boş boş bakıyordu.
İki hafta sonra cezaevine Sevilay’ı ziyarete gittim. Demir kapılar, dar koridorlar, rahatsız edici aramalar… Sevilay, “Ziyaretçilerin bir daha gelmemesi için yapıyorlar,” dedi. Haklıydı, bir daha gelmezdim. Sevilay iyi görünüyordu. Mahcubiyetle birlikte bir duruluk vardı hâlinde. Kendini aklamak ister gibi anlatmaya başladı:
— O gece Güray’ı gösterip Mustafa’yı kıskandırmak istedim. Mustafa geldiğinde Güray mutfaktaydı. Güray rahatsız oldu. Kahve bahanesiyle eve almıştım. Tahmin ettiğim gibi Mustafa da geldi. Güray’ı da beni de tehdit etti. Delirdim. Bıçağı saplamak istedim, ayağına denk geldi. İttirdi beni, “Orospu!” diye bağırdı. Güray donakalmıştı. “Sünepe herif,” diyerek onu da ittirdim. Mutfaktan başka bir bıçak aldım. Mustafa kaçmaya başladı. Kapıda yetiştim, sırtına sapladım. Polisler gelmeden bıçağı sobaya attım. Diğer bıçak sırtında kalmıştı. Halıyı değiştirdim. Polislere Güray’ın yaptığını söyledim. Haberi gazetede okumuşsundur zaten.
Günlerdir yaşıyorum o geceyi. Tekrar tekrar oynatıyorum aynı filmi. Bazen olmuyor; kaçamıyorsun, yaşanması gerekiyor.
“Ölmeseydi…” dedim. Mahkemeye eşi de gelmiş, şikâyetçi olmamış. Karısının perdeleri açması bile yasakmış. “Bir mikroptan kurtulmuş dünya,” demiş mahkemede. O ailenin kurtuluş bileti benmişim. Ölmeseydi, başka bir zindanda yaşıyor olacaktım. Ben Mustafa’yı öldürmenin değil, bencilliğimin bedelini ödüyorum burada, dedi.
Mahkeme Güray’ın beraatine karar verdi. Sevilay’ın tek tesellisi buydu. Vicdanen rahattı. Artık sadece dolacak zamanı bekliyordu.
KURTULUŞ BİLETİ-ZEHRA GÜLEN
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu verabetgiris.co
"Sitedeki 'Yazarlar' bölümüne ruhunuza dokunacak yeni bir yolculuk eklendi. Göz atmayı unutmayın." -------- "GriKalemler Dergisinin 2. Sayısı Yayımda" ------- " Dergimize Yazılarınızı Üye Olarak Yukardaki Gönder Menusundan Yada editor@grikalemler.com.tr mail adresinden gönderebilirsiniz." ---------- " GriKalemler Edebiyat Dergisine Hoşgeldiniz " ------"Yazışma adresi: Hürriyet Mahallesi Eski Edirne Asfaltı Caddesi No:196 Gaziosmanpaşa /İSTANBUL Tel: +905061252905" "Sosyal Medya Yönetimi Ayşegül Kösa Sert Can Gadirli medya@grikalemler.com.tr"-----"Grafik Tasarım: Oğuzhan Öcal oguzhanocal.com.tr webmaster@oguzhanocal.com.tr"----"Editör: Hakan Seyrekbasan Rojda Gülseven editor@grikalemler.com.tr" --------"İmtiyaz Sahibi grikalemler.com.tr Adına Süreyya Geçici iletisim@grikalemler.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Gülal iletisim@grikalemler.com.tr Yazı İşleri ve İçerik Sorumlusu: Hakan Yakıcı editor@grikalemler.com.tr"
Yorum Yaz