
AYRILIK
KADININ SAKLI ADIYDI DENİZ
Ayrılık duygusu, girdiği ruhtaki bütün duyguları yutar ve ruhu da bir anda kendi rengiyle boyayıverir! O andan itibaren artık her şey her şeyden ayrıdır.
Adam aniden durdu ve kollarını iki yana doğru kocaman açtı. Kolların bu açılışına, iki yana doğru açılmış demek hem kollara hem de o kolların sahibine büyük haksızlık olurdu çünkü ona bakan Tanrısal bir göz olsaydı şayet, göreceği şey iki yana değil, her yöne doğru mutlak olarak sonsuza açılmış iki kol olurdu. Gözlerini kapatsa bütün evrenin kollarının arasına sığabileceğini biliyordu adam fakat o, önünde duran kadının gözlerinin içine bakıyordu. Onu ne kadar sevse ve hiç üzülmemesini istese de şu an gözlerinde görmeyi umut ettiği şey küçük bir üzüntü kırıntısıydı. Çünkü biraz sonra adam sol taraftaki, kadın da sağ taraftaki yürüyen merdivenlere yönelecek ve adam için onlu zamanlar belirsiz bir süreliğine, belki de sonsuza kadar kesintiye uğrayacaktı.
Zamana ölçülecek bir şey olarak bakılmayan başka bir evrende sonsuza kadar sarılmış olarak kalsalar da birbirlerine, zamanlı ve planlı yaşamak zorunluluğunu dayatan bu evrende bir süre sonra kollar sarıldığı bedenlerden çözüldü, bedenler ıradı ve adam sol tarafa, kadın sağ tarafa doğru yöneldi. Adam, iki kere dönüp baktı kadına. Kadın hiç! Yürüyen merdivenin ilk basamağına, hemen hemen aynı anda adım attılar. Birini kuzeye, ötekini güneye doğru götürecek metro istasyonunun alt katına inmek üzere önünde akıp giden merdivene bakan adamın içindeki deniz, sancıyla çalkalandı. Kadının saklı adıydı Deniz!
Bir dolunay gecesi yükselmişti içindeki denizin sarhoş suları kadının kıyılarında. Hatırladı! Taşlarını yıkamış, çakıllarını öpmüştü gelgitlerinin tuzlu dudakları. O zaman bir gülü öpmek gibiydi
onun yüzüne bakmak, akkor yangınlara yüz üstü düşmek gibi bir şey olmuştu şimdilerde bu. Çok sevildiği zamanları hatırladı adam, içi bulanmadan biraz önce. Başı döner gibi oldu. Yürüyen merdiven duyarsız fakat nazikçe bıraktı onu trene bineceği beton düzlüğe. Birkaç adım attıktan sonra rayların karşı tarafında kadını gördü. Gülümsediler. Kadın iki parmağını göstererek birbirlerini görebilecekleri süreyi işaret etti. Adam aynı anda ışıklı tabelaya baktı ve süreyi gösteren rakamın ikiden bire değişmesini acıyla gördü. Adam sırasıyla, yere çizilmiş sarı boyalı geniş şeride, büyük harflerle yazılmış GEÇİLMEZ yazısına, rayların üzerindeki tehlike levhasına ve kadına baktı. Bu sefer bulantısını daha şiddetli hissetti. Sağ eli, karnının üzerinde bilinçsizce küçük daireler çizmeye başladı. Daire gittikçe büyürken, boynunda asılı duran kolyeye dokundu. Kolye, rayların ötesinde duran kadının hediyesi idi. Yaklaşan trenin kornası ve raylardan yükselen sürtünme sesi adamın iç bulantısını iyice körükledi. Sağ elinin avucunda duran metal kolyeyi sımsıkı kavradı. Çığlık çığlığa yaklaşan trene, raylara, rayların ötesindeki kadına ve tekrar raylara baktı. Sağ eli, tuttuğu şeyi, boynundan koparıp aldı ve karşı tarafa doğru uzattı. Raylardan yükselen sürtünme sesi, yaklaşan trenin çığlığı, annesinin, “Akşam oldu eve gel artık.” diyen sesi, silah sesleri, ambulans sesleri, uçak sesleri, sesler, sesler, sesler, çoğaldıkça çoğaldı kulaklarında. Bayılıp düşecekmiş gibi hissettiği anda, sol elini tutan bir eli hissetti. Dönüp baktı. Yüzyıl öteden gelmiş bir kadın duruyordu yanında. Sımsıkı tutuyordu elinden. Göz göze geldikleri zaman, “Ben Anna, gel benimle!” dedi kadın. Adam, “Anna! Anna Karenina!” diye fısıldadı. Kadın ona gülümsedi ve el ele raylara doğru koşmaya başladılar.
145 yıl önce aynı tarih aynı saat, Rusya’da bir yer:
Hizmetçi kadın, efendisinin iniltiye benzer seslerini işitince, uzun eteğini toparlayıp iç merdivenin basamaklarını birer ikişer atlayarak üst kata çıktı. Koridorun sağındaki ikinci kapının önünde durdu. Kapıya iki kere vurdu ve nefes nefese, “Efendim, Bay Tolstoy!” diye seslendi. Odanın içinden yükselen ağlama ve inleme karışımı ses devam ediyordu. Hizmetçi kadın, ferforje kapı kolunu bir eliyle sıkıca kavradıktan sonra, omzuyla yüklenerek kapıyı zorla açtı. Efendisi odanın her yanına dağılmış yazılı parşömen kağıtlarının ortasında diz çökmüş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Hizmetçi, yerde dağınık duran kağıtlara basmamaya özen göstererek efendisine yaklaştı ve merhametle, “Neyiniz var efendim!” diye sordu. Adam hıçkıra hıçkıra ağlamasına engel olamayarak, “Anna Karenina öldü!” dedi.
Seni öpmek
Bir gülü öpmek gibiydi eskiden
Akkor yangınlara
Yüz üstü düşmek gibi bir şey oldu şimdilerde..
Hakan yakıcı güz 2025/ seferihisar
AYRILIK-HAKAN YAKICI
deneme bonusu veren siteler deneme bonusu verabetgiris.co
"Sitedeki 'Yazarlar' bölümüne ruhunuza dokunacak yeni bir yolculuk eklendi. Göz atmayı unutmayın." -------- "GriKalemler Dergisinin 3. Sayısı Yayımda" ------- " Dergimize Yazılarınızı Üye Olarak Yukardaki Gönder Menusundan Yada editor@grikalemler.com.tr mail adresinden gönderebilirsiniz." ---------- " GriKalemler Edebiyat Dergisine Hoşgeldiniz " ------"Yazışma adresi: Hürriyet Mahallesi Eski Edirne Asfaltı Caddesi No:196 Gaziosmanpaşa /İSTANBUL Tel: +905061252905"
Yorum Yaz